James Brown Biyografisi
James Brown, 1933 doğumlu siyahi Amerika ’lı ünlü şarkıcı, söz yazarı, üretimci ve dansçı. Gospel ve r&b‘yi, soul ve funk müzikle yoğuran Brown, rock, jazz, reggae, disko, dans, elektronik, afrobeat ve hip hop gibi diğer müzik stilleri üzerinde de yarattığı büyük izler nedeniyle, 20. asrın en önemli isimlerinden biri kabul ediliyor.
Profesyonel müzik kariyerine 1953 ’de başlayan, ardından coşku verici canlı sahne gösterileri ve arka arkaya çıkardığı hit parçalarıyla 50 ’lerin sonundan itibaren şöhreti tutan Brown, 60 ’lı ve 70 ’li senelerde gelişen politik olaylardaki duruşu ile de kendini belli etti ve özellikle siyahi Amerikalı ’lar ve yoksullar ismine çabalarda bulundu. Brown, öncelikle onu nama kavuşturan ‘Please, Please, Please’ ve ardından gelen ‘Bewildered‘, ‘Papa’s Got a Brand New Bag‘, ‘It’s a Man’s Man’s Man’s World‘, ‘Say it Loud – I’m Black and I’m Proud‘, ‘Get Up I Feel Like Being Like A Sex Machine‘, ‘Living in America‘ gibi birçok hit parçayla dinleyicisine erişti.
Bir Numaralı Soul Kardeşi Soul Brother Number One, Bay Dinamit Mr. Dynamite, New New Super Heavy Funk Bakanı Minister of The New New Super Heavy Funk, Bay Please Please Please Mr. Please Please Please, İşveren the-boss ve Soul’un Babası the Godfather of Soul gibi lakaplarıyla anılan efsane isim, senede 250 gece sahneye çıkması nedeniyle de ‘Gösteri Dünyasının En Ağır Çalışanı‘ the Hardest-Working Man in Show Business unvanının da sahibiydi.
James Brown, zatürree teşhisiyle Atlanta‘da hastaneye kaldırıldı, fakat takribî bir hafta sonra Soul Müziğin Babası ’, 25 aralık 2006 ’da, 73 yaşında yaşamını kaybetti.
James Brown Jr., 3 mayıs 1933 ’de Güney Carolina ’nın Depression Bölgesi ’ndeki Barnwell isimli ufak bir kasabada dünyaya geldi. Brown, büyüdüğünde isminin sonundaki Jr. kısaltmasını yasal olarak kaldırdı. Ailesi Georgia ’da Augusta yakınlarına taşınan Brown, çocukluğunda tarlalarda pamuk toplayarak ve kasabada ayakkabı parlatarak onlara dayanakçı oldu. 16 yaşındayken karıştığı bir silahlı soygun suratından, 18 yaşından minikler için olan Toccoa ’daki bir ıslah evine Juvenile Detention Center gönderildi. Hapisteyken, sonradan uzun süre birlikte çalışacağı, ona dayanakçı-vokallik yapan ve ailesi Brown ’un erken tahliyesine dayanakçı olan Bobby Byrd ile tanıştı. Cezasının sadece 3 senesini çektikten sonra Augusta ’ya ya da Richmond County ’ye dönmemesi koşuluyla ve iş bulması şartıyla serbest bırakıldı.
Brown, bir süre boksörlük ve beyzbolda atıcılık yaptıktan sonra, bacağından geçirdiği sakatlık nedeniyle spor kariyerine daha fazla devam edemedi ve müziğe yöneldi. 1955 ’de Brown ve Byrd ’şan kız kardeşi Sarah, The Gospel Starlighters isminde bir grupta söylemeye başladılar. Sonunda Brown, Bryd ’şan grubu The Avons ’a katıldı ve Byrd, grubun stilini r&b ’ye yönlendirdi. Kendilerine The Famous Flames demeye başlayan Brown ve Byrd ’şan grubu, bir güney turnesine çıktı ve sonunda da King Records ’la antlaşma imzaladılar.
James Brown with The Famous Flames ’in ilk çıkardıkları parça Please, Please, Please 1956 oldu. R&B listesinde 5 numaraya yükselen parça 1 milyon kopya sattı. Fakat şirket bu şarkının başarısını sürdüremedi ve ardından gelen 9 başarısız singledan sonra, King Records grubu bırakmaya karar verdi. Çıkardıkları tüm parçaları ya kendisi yapan ya da yapılmasına katkıda bulunan Brown, kendisini gruptan ayrı yakalıyor ve onları da sadece kendisine destek olarak görüyordu.
Brown, ilk zamanlarındaki kayıtlarında r&b ’den ve yarıyılin müzisyenleri Roy Brown, Hank Ballard, Little Richard ve Ray Charles ’dan etkilenmişti. Onu diğer suratlarca yetenekli şarkıcıdan ayıran özellikleri, insanüstü azmi, chitling circuit dahilindeki tüm sahne ve konser salonlarında konserler vermeye devam etmesi, grubunu sürekli düzgün tutması ve suratını sürekli yeniliklere dönük tutması oldu.
Brown ’un R&B stili 60 ’ların başında sertleşmeye başladı, daha karışık Latin ve Jazz tınıları eklediği Good Good Lovin’, I’ll Go Crazy, Think ve Night Train gibi parçaları yarattı. Siyahi seyirciler Brown ’un etkileyici canlı performanslarından zati haberdardı, ama 1963 ’deki Live at the Apollo albümünün ’un ateşli ve kendiliğinden ortaya çıkan enerji dolu canlı gösterileri, bu sert R&B albümünü listede 2. sıraya kadar yükseltti.
King Label ’ın makûs tepkisine karşın Live at the Apollo ’yu kaydolan Brown, daha iyi fırsatlar sunan bir yer arıyordu. 1964 ’de King ’le olan sözleşmesini görmezden geldi ve Out of Sight albümünü Smash ’deri çıkardı. 1965 ’de King ’le yeniden devam kararı aldığında, bu çalışmaları üzerinde daha fazla hakimiyet sahibi olmasını garantileyen bir sözleşme oldu. Out of Sight ’ın R&B listelerinde yükselmesi ve Top 40 ’da yer almasıyla Brown için yeni bir yarıyıl başlamış oldu. Bu albüm çıktığında funk sayılmamıştı ama içinde funk etkilerini oldukça btemizletiyordu.
1965 ’de çıkan ‘Papa ’s Got a Brand New Bag ’, Brown ’u nihayet beyaz dinleyiciye de kabul ettirdi ve Top 10 ’da kaldı. Hemen ardından gelen ‘I Got You I Feel Good ’ ise ateşi iyice körükledi ve parça da 3. sıraya kadar yükseldi. Canlı sahne performansları ve iyi reklamlarla parçalarına destek veren Brown, 1965 ’in sonlarına gelindiğinde listelerden düşmeyen bir sanatçı haline gelmişti. Tabi ki birlikte çalıştığı müzisyenler olan, saksafoncu Maceo Parker, St. Clair Pinckney ve Pee Wee Ellis; gitarist Jimmy Nolen; vokal yapan ve uzun süredir ortağı olan Bobby Byrd; ve baterist Clyde Stubblefield ’ın da bu başarıda hisseyi büyüktü.
Brown, takribî 1 sene boyunca da gitarist Catfish Collins ve basçı Bootsy Collins ’in götürdüğü The Pacemakers ile çalıştı. 70 ’lerin ortalarından itibaren Brown daha enstrümantel ve ritme dayalı müzikler yapmaya başladı. Aynı zamanda beyazlardan da ilgi görmeye devam ediyordu. Ama öte yandan da Brown ’un kendini yinelemeye başladığına dair eleştiriler yapılmaya başladı. O zamanlar yapılan şarkılar, tek tek çıkarılıyorlar vyorlardı. 1980 ’lere Doğru, popülaritesini yitirmesi ve rap müziğin de patlamasıyla kariyeri sekteye uğrayan Brown, o yarıyılda kendine bir plak şirketi bulamadı. Ama rap parçalarında Brown ’un eski kasetlerinden örneklerin kullanılmasıyla, o da her zamankinden daha popüler oldu. Aynı zamanda Brown, rap müziğin gelişimine destek vermiş oldu. Afrika Bambaataa ile ‘Unity ’ isimli ortak bir çalışma yaptı. Ardından gelen ‘Living in America ’ ile de 1986 ’da yeniden Top 10 ’a girmeyi başardı.
1990 ’lar boyunca çalışmalarına ve sahneye çıkmaya devam eden Brown, fakat yaptıkları arasında yeterince dikkat sürükleyen bitane olmadı. Gene de rapçilerin parçalarını kullanmaları ve devam ettiği canlı showlarla, müziğin en ünlü siyahi müzisyeni olmayı sürdürdü. 2004 senesinde prostat kanseri teşhisiyle tedavi görmeye başlayan Brown, kanseri yenmeyi başardı.
James Brown, 2006 senesinde çıktığı Dünya Turu the Seven Decades of Funk World Tour kapsamında 12 temmuz 2006 gecesi, istanbul ’da da bir konser vermişti.
James Brown 4 kere evlendi. Son eşi Tommie Raye Hynie ile 2001 ’de evlenen Brown ’un ondan bir çocuğu oldu. James Brown ’un ilk eşi Velma Warren ’dan iki, 2. eşi Deidre Jenkins ’den ise üç çocuğu daha vardı. Brown ’un en büyük oğlu Teddy, 1973 ’de bir araba kazasında yaşamını kaybetti.
16 ’sındayken 3 senesini hapiste geçiren Brown, 3. eşi Adrienne Rodriegues tarafından yöneltilen saldırı suçlamaları nedeniyle de 80 ’lerle 90 ’lar arasında 4 kere hapsedildi. 1988 ’de Georgia-Güney Carolina sınırında polisle yaşadığı bir kovalamacanın sonunda Brown, yanında ruhsatsız silah bulundurmaktan, polise hakaretten ve uyuşturucu bağlantılarıyla birlikte yaptığı sürücülük ihlallerinden dolayı 6 sene hapis cezasına çarptırıldı ve 2 sene hapiste kaldı. Yaşamının sonuna Doğru Augusta, Georgia ’daki Savannah Nehri ’nin bütün karşısında, dereye bakan Beech Island, Güney Carolina ’daki evinde hayatını sürdürdü.
Dişçi ziyareti sırasında şiddetli zatürreesi olduğu anlaşılan James Brown, 24 aralık 2006 ’da Atlanta, Georgia ’daki Emory Crawford Long Hastanesi ’ne yatırıldı. Ertesi gün Noel günü 25 aralık 2006 ’da sabaha karşı takribî 01:45 ’de kalp krizi sonucu yaşamını kaybetti. O gece hastanede yanında olan 73 yaşındaki Brown ’un özel menajeri Charles Bobbit ’in açıklamasına göre ise, ölmesinden kısa süre evvel Brown: ‘Bu gece uzağa gidiyorum. ’ dedi, ardından 3 uzun soluk aldı ve gözlerini kapattı.